Osmanlı Ermenileri
Ermeniler, Selçuklu İmparatorluğu devrinden beri küçük Asya'daki Türk devletleriyle ve Müslüman Türk toplumuyla en fazla uyum içinde olan cemaattir. Bunun iki nedeni vardır. Birinci neden, Ermenilerin devlet olma kabiliyetlerini kaybetmiş olmalarıdır. Zayıf, dağınık durumdalardır ve birçok yerleşim yerinde bulunmaktadırlar. Kafkasya'nın, İran'ın batısında, Anadolu'nun doğusunda her yerde yaşarlar. Ermeniler vatan olarak gördükleri topraklarda çoğunlukta değillerdir. Avrupa'da kolonileri vardır. Osmanlı Ermenilerinin içinde İtalya'da, Fransa'da, İngiltere'de okuyan tıp, kimya, fizik, aritmetik gibi dallarda bilinen isimler vardır. İkinci neden ise Ermenilerin bir Ortadoğu ve Kafkas milleti olmalarıdır. Yaşayış biçimleri, namus anlayışları dolayısıyla Türk toplumu ile iç içedirler. Ancak batılılaşma devrinde yaşam biçimleri ve dünyaya bakış açılarının değişmesi, devletin idaresindeki zaaflar ve iktisadi fakirleşme nedeniyle milli ayaklanma ve milli bağımsızlıklarını ortaya çıkarmışlardır. Türkleri ve Ermenileri fakirlik, zenginlik; okumuşluk, cahillik; taşralı, İstanbullu olarak ayırmak onları tanımadan mümkün değildir.
Ermenilerin 16, 17 ve 18. yüzyıllarda imparatorluğun mimarisi, para basım işleri, darphane işleri dolayısıyla yükselen bir amina sınıfı vardır. Ermeni cemaati, münevverleri, memurları Türkçeyi iyi öğreniyor, batı dillerini iyi biliyorlardı. II. Abdülhamit döneminde Ermeni tarihinin en önemli simalarından Ormanyan, en uzun süre patriklik yapmıştır.
Dünyanın Başkenti İstanbul
Türkiye 20. yüzyılın ihtiyaçlarına, klasik mimarisini, yani ahşap evi tedrici bir şekilde ıslah etme imkanı bulamamıştır. Ani zenginleşme dolayısıyla taştan veya tuğladan yapılan kargir yapılara uyum sağlayabileceği halde, 19. yüzyılda bunları yapmadığımız için 20. yüzyılda kalfa mimarisiyle paraya dönük bir yağma ile inşaat sektörü yürümüştür. 1950'lerin insanı maalesef sağlıklı bir zihniyet ve zevk yapısına sahip değildir. Onun için ahşap ev fakirlik, sıkıntı, yokluk demektir. Dört köşe beton, geniş bulvarlı evler de medeni yapılardır. Başbakanından tutun okuma yazma bilmeyen için de bu olgu aynıdır.
Detaycı insanların bu yurdu sevmelerinin nedeni Türkiye'nin, tarihin ördüğü muhteşem bir eser olmasıdır. Her taşın altında ayrı bir hikaye, ayrı bir olay yatmaktadır. İstanbul'da Güngören'de bulunan Büyükşehir Belediye Binası, ecdadımız olan Şehzadebaşı karakolunu yıkarak orada durmaktadır. İstanbulluların oturduğu konakları yıkarak, İstanbul'un Aksaray lehçesini de ortadan kaldırıyor. İmar hareketleri nedeniyle değerlerimiz ortadan kalkmaktadır. Bu duruma göz yumanlar aynı zamanda o binanın altındaki Roma mirasını da görmezden gelmektedirler. Her şeye rağmen, İstanbul çoktan Avrupanın ve dünyanın kültürel merkezlerinden biri haline dönüşmüştür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder