Eski zamanlarda insanlara göre
zeytinyağı kutsalmış. Kiliseye kabul, dinsel atamalar ve Katoliklerde ölümcül
hastalara yağ sürme törenlerinde kutsal yağ olarak bir tek zeytinyağı kullanılmaktaymış.
Fakat zeytinyağı üretmek zormuş. Zeytin ağaçları kiliselere ait arazilerde
büyütülür ve ayinlerde kullanılması amaçlanırmış.
Toplanan zeytinler manastır yemekhanelerine
taşınmış ve bu şekilde zeytin kültürünün yayılmasının Benedikten tarikatına
atfedilmesine neden olmuştur. Bu sayede ise Benediktenler’in ilk teraslama
yöntemini icat ettikleri varsayılmış. Yunan ve Kanarya adaları, daha
Avrupalılar buralara varmadan önce ve Peru’nun da İspanyol fetihçilerin oralara
ulaşmadan önce bu yöntemi kullandıkları bilinmektedir.
Güneydoğu Asya’da ise bu yöntem
kullanılırken bir de setlerin pirinç yapımında su altında bırakılması yöntemi
de kullanılmaya başlanmış. Bu sırada Benediktenler, köylülerin toprakla olan
ilişkilerini düzenleyecek ve onları birer köle yapmamak için güvence sunan Doğu
Roma İmparatoru Alessio’nun sözleşmesinin yayılmasında önemli bir rol oynamış.
Toscano’da 14. yy boyunca
ortakçılık kavramı yaygınlaşmış. Zeytin yetiştirmek zorunlu bir hale getirilmiş.
Bitkisel yağ Germen ülkelerine ve kentlerde tüketilmek üzere başka yerlere
ihraç edilmeye başlanmıştır.
16. yy
itibariyle, bitkisel yağ üretimi ve yemeklerde tüketiminde bir artış yaşanmış.
Kilise ve el lambalarının dışında, yün giysi ve sabun üretiminde de
kullanılmaya başlanmış.
Yiyecekleri bitkisel yağda
kızartma yöntemi Akdeniz’de sınırlı bir yöntemmiş. Kıyıdan uzaklaşmaya
başlandığında bu domuz yağına dönüyordu. Hayvansal yağ aralarında en yaygınıymış.
Tereyağı
ise en son sırada bulunan yağ türüydü. Kolaylıkla üretilebilirken nakliye
etmesi neredeyse imkansızmış. Tereyağı uzun bir süre zenginlerin ulaşabildiği
bir ürün olarak kaldımış.
Yağlı olan her şey iyi kabul
edilirmiş. Bu yüzden de şişmanların güzel olduğu düşünülürmüş. Köylüler zayıf,
soylular ise şişman, sağlıklı, güçlü kabul edilirmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder